Hayal Gücü Sınırlanan Toplumlar Sanat Üretemezler

0
611

Sanat üretemeyen toplumlar gelişemezler.

Sanat fukarası toplumlar kısır döngü içinde sadece başka toplumların ayakta kalmasını sağlarken, kendilerini de yok olmaya mahkum ederler.

Kelimelerin içinin çok fazla boşaltıldığını düşünüyorum.  Ne bilim, ne sanat, ne de girişimcilik de bir arpa boyu bile yol alamaz olduk. Şirket ve kurumların yol alabilmesi için hayata geçirecek yeni fikirlere ihtiyacı var. Yeni fikirlerin oluşabilmesi için özgür düşüncelere ve sınırsız hayaller kurabilme ruhuna sahip olabilmeliyiz.

Özgürlüğün şevkini, huzurunu beden de değil ruhumuzda hissedebilmeliyiz. Kısaca “sanat akımlarına” ihtiyacımız var.

Huzuru sadece yaratıcı da aramak, yaratılanları gözardı etmek olur. Oysa her saniye etrafımızda bir mucize gerçekleşirken tek bir odak noktasında kalırsak, bizi saran bu mucizelere hiç bir takdir ve katkıda bulunamadığımız gibi bunun sanatsal ve hayal gücümüze sağlayacağı katkıyı da göremeyiz.

Dünyada ki tüm değişimlere,  yeniliklere, baktığımızda bunu “devrim” olarak yaşayan toplumların bile sanatla iç içe olduğunu görüyoruz.

Toplumların bu gelişim dönüşümleri ile günümüze kadar gelen ve hayranlık uyandıran eserlerinin aynı yıllarda yapılması, aynı döneme denk gelmesi bir tesadüf olabilir mi? Rönesans ve reformlar aynı zamanda hayallerin sanata, mantığın görkeme, dolayısı ile  halkın gelişime dönüşme yıllarıdır.

Leonardo da Vinci, Michelangelo, Darwin, W. Morris, Anton Gaudi, Walter, Rembrandt, Johan Sebastian Bach, Vincent  van Gogh her biri iç dünyasını öne çıkartarak kendi sanat akımlarıyla, toplumlarının değişimine, dönüşüme damga vuran yüzlerce sanatçıdan bir kaç isimdir.

Dönüşüm Sanatsız, Sanatçısız Olmaz

Aslında, bir yandan çılgın bir hızla yaşamımıza giren,  dijitalleşme, sanallaşma, yapay-zeka, giyilebilir teknolojiler, internet sayesinde bir saniyede aşılan mesafeler, robotlar, hologramlar, nano teknoloji ile birleşen mikro biyoloji, genetik kodların farklı yazılmaları, kök hücre tedavileri, enerjide ki yeni boyutlar, 3 boyutlu yazıcılar, 4/5 boyutlu algılayan lensler, artık sanal değiller.

Dijital izlerimiz öylesine gerçek ki hiç bir sesin kaybolmadığını ve hatta seslerin ayak izleri olduğunu biliyoruz. Sanalla gerçek birbirine girdi derken aslında bahsedilen tam da bu. Zira artık bunların hiç birini konuşmuyor her gün artan bir algıyla öğreniyor ve yaşıyoruz.

Ayaküstü tanıştığınız biri size yeni bir ikon veya app kullanımı öğretirken el kadar telefonlarla kendi başımıza becerebildiklerimiz, kendimizi bile hayrete düşürüyor. Bir çok defalar kendi kendimi tebessüm ederken veya takdir ederken yakalıyorum. Öte yandan su vermeyi unuttuğum için solan çiçeğimi üzüntüyle bir yenisi ile değiştirirken yaratanın mucizesine yeteri kadar zaman ayırmadığımızı düşünüyorum.

Çöpten adam dahi çizemeyen, hiç bir müzik aletini hakkını vererek çalamayan ve el becerisi olmayan biriyim o yüzden sanatçılara “Yaratanın dokunduğu insanlar” gözüyle bakarım. Bu sözlerim her yapılanı takdir ederim anlamına gelmesin ama artık daha az sanat ürettiğimize inanıyorum.

Dijitalleşme bizim öğrenim kapasitemizi zorlayarak büyütürken sanat yaratma ve hayal kurma algılarımıza zarar veriyor diye düşünüyorum.

Yaklaşık iki saatlik bir dijital yolculukta karşıma çıkan renklerin ve görsellerin öğreti ve çokluk tatminini bir tiyatroda bulamayacağım düşüncesiyle irkiliyorum.

Küçüklüğümde sinema, tiyatro, benim hayal gücümün hayata geçmiş halleriydi ve yeni hayallerin tohumlarını atarlardı. Her gidişim bir başka Avatar alemine geçişimdi, şimdilerde bunu dijitalleşme ile dolduruyoruz.

Çaresiz hepimiz bu dev Matrix`in bir parçası olduk. Bunun farkına varan Hollywood kendi idamesi için, teknolojiyi, filmin hikâyesiyle birleştirerek seyircinin adrenalin seviyesini yükseltirken ilgiyi de elinde tutmaya çalışıyor.

Dijitalleşme bizi dünya ile entegre ederken hayır yalnızlaştırmıyor, tam tersi öğreniyor ve eğleniyoruz ama asıl tehlike hayal gücümüzü sınırlandırıyoruz, sanattan uzaklaşıyoruz, ruhumuzu fakirleştiriyoruz, inançlarımızı sınırlıyoruz. Tembelleşiyoruz.

En güzel örneği; Her saniye ve hiç bir tereddüt yaşamadan 140 harfle dünyaya duyurduğumuzu sandığımız düşünceleri eyleme geçirmek için aynı samimiyeti ve çabayı gösteremiyoruz.

Alışılagelmiş yaklaşımlar yıkılıyor, artık her şeye bambaşka gözlerle bakmak gerekiyor, farklı vecesur düşünceden ziyade, bunu hayata geçirebilenin kazandığı bir döneme girdik. Hızın kazanacağı bir dönem bu.

İşte tam da bu noktada SANATI ihmal etmek en büyük hatamız olacaktır. Yenilikçi, değişen, gelişen, gelecekçi bakış açılarımıza hayal gücümüzü, tutkularımızı eklememiz gerekiyor. Kalıplarımızı kırmamız, içimizde ki yaratandan taşıdığımız “yaratıcı sanatçıyı” dışarı çıkarmamız gerekiyor.

Bu bağlamda, sanatçılarda, bu dijital nesli kazanmak ve onlarla kucaklaşmak için, teknolojinin nimetlerinden faydalanmalıdır. Ücretli ” Sanal Sergi ” bir ileri aşaması online satış, online müzayede,  sanatçıya yeni ziyaretçiler ve eserlerine yeni boyut  kazandıracaktır.

Sanatçı da hem manen hem de madden mutlu olurken hayat idamesi sorun olmaktan çıkacaktır. Bu fikrimin hayata geçmesini umut ediyorum. Böylece yeni jenerasyon ile aralarında köprü oluşmasını genç neslin hayal gücüne sanatın katkı vermesini umut ediyorum.

Toplumundan SANATI çıkarırsanız tüm kelimeler anlam ve önemini yitirmekle kalmaz toplum vasatlaşır ve gelişemez.

Dünyaya kalıcı eserler bırakacak sanatçılar olmadan toplumsal değişimi, dönüşümü ve gelişimi sadece girişimci ve dijitalleşen teknolojiyle yapamayız.

Hayallerinizi özgür bırakın.