Şeker hastalığı zengin hastalığı değildir…

0
1608

Türkiye diyabeti kuruluşunda sizin de yer aldığınız Türk Diyabet Cemiyeti ile tanıdı. Peki, ilk nerede kuruldu ve şuanda kaç şube ile hizmet vermeye devam ediyor? Geçmişten bugüne Türk Diyabet Cemiyeti nasıl bir süreç yaşadı?

Türk Diyabet Cemiyeti 1955 yılında Prof. Muzaffer Şevki Yener ve üç arkadaşı tarafından kuruldu. Diyabet ile ilgili doktorlar Haseki Tedavi kliniğinde Prof. Celal Öker hocanın yanında çalışan ben ve arkadaşım Dr. Ali İpbüker ile doktor kadrosu oluşturdu. Türkiye’de o dönemde İstanbul’da kurulan hem ülkemiz hem de Balkanlar ile yakın doğu, güney Avrupa ve Akdeniz bölgelerinin tek ve ilk Diyabet Cemiyeti ve Hastanesi oldu. Harbiye Ölçek Sokak (sonradan Celal Öker Sokak oldu). 1955 yılından 2012 yılına kadar bu adreste Türk Diabet Cemiyeti Muzaffer Şevki Yener merkezi olarak hastalarımıza hizmet verdi. 1955 yılından sonra fakülteyi yeni bitirmiş ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde asistanlığa başlamıştım. Orada bir farmakoloji ve tedavi kliniği vardı. Hem hasta ile hem de hasta tedavisinde ilaç uygulamaları ile uğraşılıyordu. Bu sebepten dolayı farmakoloji eğitiminde gayet başarılı bir şekilde yürütüyorduk. Mezun olduktan iki yıl kadar sonra üniversite içerisinde tedavi kliniğinde diyabet servisi açıldı. O dönemler Diyabet Cemiyeti’nin başkanı olan Doç. Dr. Celal Öker hocamız beni ve Dr. Ali İpbüker’i Diyabet servisine aldı. Bende kabul ettim ve 1956 yılından itibaren diyabet servisinde çalışmaya başladım. 1961 yılında Türk Diyabet Cemiyeti’nde değişim yaşandı. Cemiyetin kurucularından Muzaffer Şevki Yener hocamız vefat etti ve onun yerine Prof.Nebil Bilhan ve yardımcılığına da Doç. Dr. Celal Öker hocamız geçtiler. Bu arada Harbiye’deki Muzaffer Şevki Yener hocanın Cemiyetimize bağışladığı eski binada tadilat ile yeni bir hastane inşa edildi. Burada 1986 yılına kadar Cerrahpaşa ve Cemiyetin Harbiye’deki hastanesinde çalışmalarımızı sürdürdük…

NB Kadıköy Hastanesi’ni kurma fikri nasıl oluştu ve gelişti? O yıllardan bahseder misiniz?

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan’ın (Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde) kendileri ile tanıştım. Diyabet hastası olan bir yakınıyla ilgilenmemi rica etti. Daha sonra hastasını Harbiye’deki hastanemize gönderdi ve bir hafta kadar hastanemizde kaldı. Hastanenin tam teşekküllü olmaması ve yoğun bakım servisinin yeterli olmaması küçük ve yolunun yokuş olması nedeniyle, bunun yerine size uygun bir yerde bulacağımız bir arsada yeni ve modern hastane yapılmasını tavsiye ederim diyerek bizlere cesaret verdi.  Tabi bu teklif bizi çok sevindirdi. 2000 m2 lik bu hastane arsasını 25(yirmibeş) yıllığına tahsis etti. NB Kadıköy Hastanesini kurma fikri bu şekilde gelişti.  Fakat mali durumumuz o dönem yeni bir hastane yapmaya uygun olmadığı için 7-8 yıl kadar bekledikten sonra bu arsaya 5600 m2 lik altı katlı, 66 yataklı ve her türlü girişimsel imkânları olan bu hastaneyi yardımlar ve bağışlar ile tamamladık ve 2015 yılı Mayıs ayında açtık (2015).

Diyabet riskini kimler taşıyor? Diyabet hangi hastalıklara yol açıyor ve belirtileri nedir?

Şeker hastalığı yalnız kan şekerin yükselmesi, idrarda şeker çıkması vs. değildir. Tabi ki bunlarda önemli kriterlerdir. Burada esas hadise diyabet yerleştiği zaman çeşitli organlarda ve sistemler de yaptığı komplikasyonlardır. En çok böbrekleri etkiler, bunu göz, ayak damarları, kalp ve beyin damarları takip eder. Şeker hastalığı en çok damarları tutuyor (anjiopati)çeşitli ciddi hastalıklar gelişerek hastanın ekonomik baslı altına girmesi, aileyi dolayısıyla ülke ekonomisini zorlanmasına neden olmaktadır Eskiden şeker hastalığına zengin hastalığı denirdi. Buna katılmıyorum. Şeker hastalığı orta sınıf ve alt sınıfta daha çok meydana çıkıyor. Cemiyetimizin ortaya koyduğu ve 28 ilin kırsal bölgelerinde yaptığı 500 bine yakın kişinin idrarında şeker bakarak Türkiye’deki gizli şeker oranını %1 -1,5 olarak tespit ettik. İdrarında şeker bulunan hastalarda açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri bakılarak yapılan taramalarda ise 2003 yılına kadar  % 7,1 şeker hastası, 2014 yılına kadar da %9,2 şeker hastası tespit ettik.  Bu çalışma Türkiye’de yapılan ilk geniş kapsamlı Diyabet taramalarıdır. Ş.  Şeker hastalığının yalnız zenginlerde görülmediği, orta sınıf ve alt sınıfın beslenmelerinde kolay bulunan, ucuz olan ve çabuk tüketilen gıdaların tercih edilmesinden kaynaklanır. (karbonhidratlar, yağlar ve nişastalı mamüller) in bu sınıflar tarafından fazlaca tüketilmesinden,  tansiyon, böbrek, damar hastalıkları gibi hastalıklara sebep olduğu için bir ekonomik ve mali yük problemi ortaya çıkar.

Diyabetten korunmak için hep şekerden uzak durmamız gerektiğini söylüyorlar şeker ve diyabetin nasıl bir bağı var? Diyabetten korunmak için nelere dikkat etmeliyiz?

Şekerin yükselmesi karbonhidratlı gıdaların fazla tüketilmesiyle beraberdir. Beslenmede yağlar, proteinler, vitaminler ve en önemlisi de karbonhidratlı gıdaların fazla tüketilmesi çok önemlidir. Karbonatlı gıdalar undan başlar nişasta, tahıllar vs. bunlar vatandaşın çok tükettiği ve alışkanlık haline getirdiği şeyler. Karbonhidrat ile şeker hastalığının ilişkisi pankreas bezinin karbonhidrat tarafından uyarılmasına bağlıdır. Karbonhidratlı gıdalar fazla alındığı zaman pankreas uyarılır,  eğer pankreasda yeterli insülin yoksa veya yeterli aktivitesi zayıfsa kan şekeri yükselir. Hastanın hangi tip şeker hastası olduğu buradan anlaşılır. , ama tip 1 diyabette olduğu gibi hiç insülin yok ya da insülin var ama etkisi yok da olabilir. Bu hastalıkta korunmanın en önemli noktası erken teşhistir. Eğer uzun süre teşhis edilmemiş, devamlı şeker yükselmiş ve insülin etkisiz hale gelir ya da etkisi %30-40 azalmış oluyor. Bu sebeple diyabetten korunmada önemli olan insülin etkisini azaltan çevre faktörlerini önlemektir. Bunların başında kilo fazlalığı, hareket azlığı ile mücadele etmektir.  Erken teşhis yapılıp, pankreastaki hormonlar tükenmeden ve iflasa gitmeden tedavi yapmak gerekir. Bunun dışında şişmanlıkla ve hareketsizlikle mücadele etmek çok önemlidir. 14 Kasım Dünya Diyabet Gününde bu konulara dikkat çekmeye gayret gösteriyoruz.

Diyabette tedaviye uyumu kolaylaştıran yeni teknolojiler var. Bu teknolojiler hangi durumlarda ve nasıl uygulanıyor bize bu teknolojileri ve eğitim merkezinizi anlatır mısınız?

Diyabet tedavisinde 4 unsur vardır. 1. diyet, 2. hareket, 3. ağızdan kullanılan haplar ve 4. de insülin kullanımıdır… Bu 4 unsurun planlı bir şekilde ilerlemesi gerekir. Eğer biri ihmal edilir ve yapılmazsa tedaviden sonuç alınmaz. . Son 10 -15 yıl içerisinde bu alanda teknolojik olarak çok büyük gelişmeler yaşandı. 14 Kasım Diyabet gününde dikkat çekmeye çalıştığımız bir diğer konuda bunlardır. Hastanemizde diyabet ve yeni çıkan teknolojiler hakkında hastalara hem konferanslar yapılıp bilgi verilir, hem de buradaki teknoloji merkezimizde yeni çıkan insülin kalemleri, pompalar nasıl kullanılır, kan şekeri düzeyi 24 saat takip eden aletler nasıl kullanılır hastalara öğretilir. Yeni çıkan insülin kalemleri ve pompaların kullanımı öğretilerek kan şekeri düzeyi 24 saat takip ediliyor. Hastalara bilgi veriliyor. 24 saat kan şekerini otomatik olarak ölçebiliyor. Hastalar bu şekilde şekerin yükselmesini ya da düşmesini takip edebiliyor ve ona göre gerekeni uygulayabiliyor. Yine aynı şekilde yeni gelişen teknolojilerimizin içinde yeni pompalar. Cilt altına yerleştirilen bir kanül iğne ile devamlı olarak çalışıyor.

Az önce saydığım 4 maddeye en mühim ilave de eğitimdir. Hastaya hastalık hakkında bilgi verilmezse, hasta eğitilmezse tedaviden istenilen verim alınmaz. Hasta bunu bilinçsiz uygularsa ne hastalığı tedavi edilebilir ne de şeker hastalığından iyi sonuç alır. Bu sebeple eğitim bu noktada çok nemlidir. Hastanemizde bu konuda eğitim verilmekte, hastaları bilinçlendirmektedir. Hasta hastanemize ilk adım attığında önce eğitim odamıza gidiyor, hastalık hakkında bilgi ediniyor ve tedavi sürecini bilinçli bir şekilde sürdürüyor.

Diyabetli hasta günde 3 öğün yemek ve 2-3 kez ara öğün yapmak zorunda. Her yemek, içerdiği karbonhidrat oranına göre kan şekerini farklı etkiliyor. Yeni kuşak cihazlarda bu soruna nasıl çözüm bulundu?

Kan şekeri takibi kolaylığı, karbonhidrat sayımı, yediği gıdanın içinde ne kadar karbonhidrat, şeker ve yağ oranının bilmesi. Dört adet gıda unsurundan hangisinin ne miktarda olduğunun bilinmesi hastanın yiyeceği gıdaları ve alacağı öğünlerdeki gıdaları kontrol altına alabilmesini sağlıyor. Örneğin Bir dilim %40 gr esmer ekmeğin içerisinde 12 gram karbonhidrat var. Bu karbonhidrat sayımını hasta öğrendiği zaman onu ölçerek öğünlerini kontrol altında tutabiliyor. Bunun içinde karbonhidrat sayımını öğrenmesi gerekiyor. Hastanemize müracaat eden bir hasta hemen diyetisyenimize yönlendirilip karbonhidrat sayımı nasıl yapılıyor, enjeksiyon nasıl kullanılıyor öğrenebiliyor.

Son yıllarda Diyabet tedavisi için pazara giren yeni ilaçların ve yeni insülinlerin daha önceki ilaçlara göre anlamlı bir üstünlüğü olmadığı ve yan etkilerinin endüstriyi zorladığı söyleniyor, bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Ben buna katılmıyorum. Çünkü yeni çıkan ilaçlar 4-5 yıl kullanılmadan sonuçlarının yararlı olup olmadığına karar vermek doğru değildir. Burada eski ve yeni ilaçlar arasında fark olmasının nedeni kullanımın bilinçli yapılmadığı ve yeterli tecrübe elde edilmemiş olmasına bağlıdır. Ticari olması ve kazanç temin etmesi noktasında iddialar var. Maalesef meslektaşlarımız da bunlara uyarak istemeden ilaçların propagandasını yapmış oluyorlar.  Farkı olmadığı değil ama kullanımı bilinçli yapılmıyor diyebiliriz. İnsülin tedavisine ilk başladığımız yıllarda her öğün için kullanılıyordu ve az önce de bahsettiğimiz gibi 5 öğün kadar tavsiye ediyorduk. Yeni çıkan insülin çeşitleri ise günde bir defa yapılıyor ve 24 saat insülini ayarlayabiliyor.

Diyabet hastalarının obezite ameliyatı ile tedavi edilebileceğine dair söylemlere katılıyor musunuz? Sizce doğru bir yöntem mi?

Diyabet ve Obezite tedavisinde beş unsurdan bahsetmiştim. Bunlar uzun süreli ve sürdürebilir değildir. Başlangıçta itiraz edilen bu ameliyat şekli 2015 yılından sonra hem Amerika ve Avrupa ülkelerinde kabul edilmekte ve devamlı ameliyatlar yapılmaktadır. Bizim kurum olarak buna itirazımız ameliyat şeklinin beden kitle indeksi, hasta yaşı, hastanın komplike hasta olup olmadığının ve ameliyat öncesi istenen tetkiklerin uygun olması şartını arıyoruz. Avrupa ve Amerika’daki bazı gruplar şeker hastalarının şişmansa mide ameliyatına alınabileceğini savunuyor ve yapıyorlar. Bizde hastanemizde bu uygulamayı yapıyoruz.  Hastamız şişmansa ve ameliyat şartlarına uygunsa ameliyata alınıyor. Midenin 4/3 ü alınıyor ve 4/1 olarak kalan kısım hastanın şeker ayarını yapabiliyor. Bu şekilde iki ay içinde 25-30 kilo veren hastalarımız var bu sebeple şişman hastalar tercih ediliyor. Tabi ki bu konuda tartışmalar ve söylemler oluyor, bence mutlak surette yapmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü 100-130 kilo hastalarımız geliyor, verilen diyete uyum sağlayamıyor, hareket yapamıyor ve bunlar olmayınca şekeri ayarlamak mümkün olmuyor. İlaç verildiği zaman da genç yaştaki birine şekeri düşürmek için 4-5 çeşit ilaç verildiği zaman başka organlara zarar verebiliyor. Bu sebeple ameliyatın faydası var ama hastalarda seçim yapılması şart. 35 yaş üstü hastalarda uygulanması uygundur. Bunun dışında hastanın psikolojik bozukluğu olmaması, varsa da bu konuda destek alması gerekmektedir.

Şeker hastaları ciddi ameliyatlarda risk teşkil ediyor ve bazı ameliyatlar için uygun görülmüyor, bu konuda sizin fikirleriniz nedir?

Şeker hastalarının %5 inde kalp yetmezliği var ve bypass oluyor, aynı şekilde %74’ünün böbreklerinde bozukluk mevcut ve ileride böbrek ameliyatı veya diyaliz uygulaması gerekiyor, bunların hepsi mide küçültmeden daha tehlikeli ameliyatlardır. Bu sebeple şeker hastalarının ameliyat olamaması artık eskide kaldı diyebiliriz. Şimdilerde şeker hastasına kalp ya da böbrek nakli yapılma aşamasına kadar geldik.

Son olarak diyabet hastalarına ya da diyabet riski olan kişilere neler tavsiye edersiniz ve eklemek istedikleriniz nelerdir?

En önemli nokta az önce bahsettiğim gibi erken tanı hayat kurtarır. Otlar, bitkiler vs. ile çözüm arayarak vakit geçirmesinler ve hastalığın ilerlemesini önlesinler. 55 yıldır bu yolda yürüyüp hastalara yardım ediyor ve araştırıyorum. Medikal tedavinin haricinde yapılan alternatif tıp uygulamalarına katılmıyorum. Bu sürede şekerin tedavisinde kullanılan bitkilerin vs. hiçbirinin sonuç verdiğine şahit olmadım. Kekik vs. gibi bitkilerin tedavi ettiği söyleniyor, ama tedavi edici değil sadece alınan şekerli maddelerin kana, karbonhidratların emilimini önlüyor. Şeker hastalığının tedavisi pahalıdır, bunu karşılaması için devletin görevi çok önemlidir. Son aylarda devletimiz enjeksiyon kalemleri de dâhil hepsini karşılıyor. Bu konuda çok iyi tedbir alıyor. Tip 1 insülin bağımlı bir diyabettir. Ömür boyu insülin kullanması gereklidir. Hastaya insülini bıraktırıp bitkiler ile tedavi etmeye çalışmak yanlıştır.

Hastalarımıza gelişmiş ve diyabet üzerine yoğunlaşmış merkezlerde bilimsel yoldan uygulanan,  tedavilerden vazgeçmemelerini tavsiye eder, sağlık ve mutluluklar dilerim.