Yakin Cennet Şile

0
2198

 

YAKIN CENNET ŞİLE

Merhabalar, sizlere ilk selamımı verirken elimizin altında olan fakat farkında olmadığımız bir güzelliği anlatacağım… Hani, biliriz de hatırlamayız. Görürüz de görmeyiz. Duyarız da duymayız ya, işte öyle bir şeyi paylaşacağım.

Nadide şehir, özellikli metropol, Dünyanın göz bebeği, kadim şehrimiz, İstanbul’a 60 km.cik mesafede yer alan Şile’den bahsetmek istiyorum…

İlçede yaşam çok eskiye dayanır. Yapılan son araştırmalar Şile çevresinin tarih öncesinde (Cilalı Taş Devri) iskân edildiğini göstermektedir. Kefken ile Bulgaristan sınırı arasındaki Karadeniz sahil kesiminde yapılan tarih öncesine ilişkin çalışmalarda, çeşitli yerlerde Paleolitik çağın muhtelif bölümlerine ve özellikle Epi-Paleolitik döneme ait birçok konak yeri ve işlik saptanmıştır. Buluntu yerlerinin sayısındaki artıştan, buzul sonrası dönemde (yaklaşık M.Ö. 12000 ile 6000 arasında) Karadeniz kıyı şeridi üzerinde önemli bir nüfus yoğunluğunun olduğu açıkça belli olmaktadır. Nitekim İstanbul’un en eski buluntu yerleri arasında Şile’nin Ağva ve Sahilköy (Domalı) köyleri bulunmaktadır. Tarih boyunca PHİLEE, SHİLA, ASCHİL, ARTENA, KİLİO ve KALPE gibi isimlerle anıldı ŞİLE… Şile’nin ismi, antik Miletos’lu kavimlerin güzellik ve doğa tutkularından geldiği söylenir. Şile’nin ilk yerleşimcileri, tepeleri renklendiren ve çevreye mis gibi kokular saçan mor çiçekleri görünce, kente kendi dillerinde “MERCANKÖŞK” adını verdikleri kabul edilir. Bu isimlerin büyük bir çoğunluğu, bugün Şile Kent Merkezinde birçok kurum ve işyerine verilerek yaşatılmaktadır.

Şile, antik çağda iki defa istilaya uğramıştır. Birinci istila eski Yunanlıların Pers seferinden geri dönüşlerinde komutanları Xenophon tarafından, ikincisi de kıyı şeridini takip ederek ilerleyen Roma komutanı Lucullus tarafından gerçekleştirilmiştir. Roma döneminin izleri hala Şile’de görülmektedir. Doğu Roma İmparatoru Diokletianus zamanında (284-305), İnkese, Sofular gibi Şile mağaraları ilk inanan Hristiyanlar için tabii korunaklar olmuştur. Gürlek Mağarası Doğu Roma askerlerinin yakaladığı ilk inanan Hristiyanları hapsettikleri bir cezaevi gibi kullanılmıştır.

GÜRLEK MAĞARASI

İNKESE MAĞARASI

Selçuklu Türkleri, Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile 1090 senesinde Şile’yi ele geçirdiler. 1097 senesinde ise I.Haçlı orduları Şile’yi Selçuklulardan geri almıştır. Şile’nin geri alınması ancak Yıldırım Beyazıt döneminde mümkün olmuştur. Şile, I. Dünya Savaşı’na kadar 500 yıl boyunca Türklerin yönetiminde rahat bir yaşam sürmüştür. Daha sonra İstanbul’un işgaliyle birlikte İngilizlerden cesaret alan Rumlar Şile çevresine yerleşerek Dumlupınar Zaferine kadar işgallerini sürdürmüşlerdir. Şile 1920 de uğradığı İngiliz işgalinden, Türk Ordularının İzmir’e girişinden sonra İstanbul üzerine yürüyen

III. Kolordu birliklerinden, bir süvari tümeni tarafından 7 Ekim 1922 de kurtarılır.

19.yy. Osmanlı kayıtlarına göre, Şile kazası 1846’da Zaptiye Müşirliğine bağlıydı. 1876’da Şile kazasının Dersaadet Şehremaneti’ne bağlandığı görülür. 1877 Devlet Salnamesinde ise Şile, Zaptiye Nezaretine bağlı Üsküdar Mutasarrıflığına bağlıdır. 1924’de bütün sancaklar (mutasarrıflık) vilayet yapıldığında Şile’nin Üsküdar’a bağlılığı devam etmiştir. 1926’da yapılan yeni düzenlemeyle Üsküdar kaza haline getirilip İstanbul vilayetine bağlanınca Şile kazası da Üsküdar’la aynı yapı içinde yer almıştır. Ayrıca Şile, Cumhuriyetin kuruluşu ile oluşturulan ilk belediyelerden biridir. (1923)…  Şile 796 kilometrekare ile büyük bir ilçedir. Düzenlenen kanunlarla İstanbul Büyükşehir’e bağlanan Şile, 57 köyden, merkezdeki mahalleler ile birlikte 62 mahalleye dönüşmüştür.%80 i orman olan Şile, merkez dışında köy gelenekselliğini korumaya devam etmektedir. Köylerinde otantik yaşamın ve konuşma dilinin ( ağız ) devam etmesi Şile’yi ayrıcalıklı kılan sosyolojik bir durumdur.

Ağız yani konuşma diline örnek vermek isterim… Örnek: YÖRLEK… Yürüyerek,

ÇOCİM… Çocuğum,  GELİYA… Geliyor,  BAVIRIYA… Bağırıyor…  Bunlardan birkaç tanesidir.

Şile’yi tarih dersinde, ders verir gibi anlattıktan sonra gelelim güzelliklerine, Şile’yi Şile yapan değerlere… Şile deyince ilk aklımıza, İstanbul’un yanı başında bir tatil kasabası, deniz, turizm,huzur duyulan orman, doğa, tabiat ve organik ürünler, köy kahvaltıları, balık gibi günlük hayatımız da yer alan özellikler geliyor…

Peki, bu kadar mı? Türkiye coğrafi haritasında işaret hakkı alan Şile Bezi… Ya Eylül ayında Çingene Palamudu dediğimiz oysa yılın ilk palamutları olan Şile Palamut Balığı unutulur mu? Efsaneleri, tarihi evleri, kalesi, mağaraları, dereleri, gölet ve barajları, gözlemesi, kestane balı, mavi bayraklı çok özel kumsalları ve plajları…  Daha neler neler…

Haydi, yola çıkalım, şöyle bir Şile yapalım… İstanbul ve İzmit üzerinden giriş yapabileceğiniz yolları Şile’ye ulaşımın anahtarlarıdır. İzmit Kandıra Ağva güzergâhı veya İzmit kuzey çıkışından Gebze köy yolları ile doğu kısmından gidildiği gibi, İstanbul Merkezden Çamlıca Girişi ile 45 dakikada Şiledesiniz.

Tabi Üsküdar sahil de yer alan nostaljik durağı ile Şile – Ağva Otobüsleri sizleri yarım saatte bir kalkan modern otobüsler ile ulaşım mevcut. Üstelik günümüzde AKBİL dediğimiz İstanbul Kart ile…

İstanbul’dan, kırkıncı kilometrede Üvezli köylülerinin el emeği ile ürettikleri organik yiyecekler ve gözleme sizleri bekler. Altmışıncı kilometrede Işık Üniversitesi, ardından Yeni Yapısı ile Şile devlet hastanesi hoş geldin der.

Ve trafik ışıkları…  Sağa dönerseniz Ahmetli Köyü, Karamandere, Saklı Göl…

ŞİLE SAKLI GÖL

Saklı Göl, Şile’de turizmin ilk akla gelen isimlerindendir. Darlık Barajının kollarından, Karamandere’nin önü kesilerek Gölet Haline getirildiği, çok çeşitli balığın içinde yer aldığı, kuşlar ve de ördekler, kazlar ile huzur bahçesi… Karamandere Köyü içerisinde yer alan ve yapay bir göl olan Saklı Göl, temiz havası ve manzarasıyla piknikçilerin gözdesi. Yemyeşil bir ormanın ortasında, pırıl pırıl parıldayan Saklı Göl’de, Karamandere Saklıgöl Sosyal Tesisleri, restoran olarak hizmet veriyor.

Burada yöresel ürünlerle yapılan güzel bir kahvaltı edebilir, dilerseniz de kendi mangallarında hazırladıkları etler ile öğle yemeği ziyafeti çekebilirsiniz. Tesisin göle doğru uzanan verandalarında oturmak, yemek sonrası göl etrafında trekking yapmak veya bisiklet parkurunda dolaşmak oldukça keyifli. Saklı Göl’e giderken geçilen Karamandere Köyü, tüm köy özelliklerini barındırıyor. Nerdeyse her evin önü birer köy pazarıdır. Şile topraklarında yetişen tüm sebzeleri,  köy ekmekleri, organik yumurtalar, organik süt, kestane balı kadınlarımız tarafından misafirlere satılmaktadır…

Yoldan geri dönüp girişte ki trafik ışıklarından bu sefer sola döndüğümüzde Kumbaba yoluna girmiş oluruz. Bu yol ile Ayazma Plajı, Vasiyet Yokuşu, Serintepe, İstavrittepe, Üsküdar caddesi güzergâhı ile Şile merkeze girmiş oluruz.

Bu yolda ilk göreceğimiz yer yolun solunda yer alan Şile Bezi Dokuma tezgâhlarının olduğu Kültür Müdürlüğünün bünyesinde ki yapıdır.

Şile Bezi Ülkemizde çok önemli bir pazara sahiptir.

DOKUMA TEZGAHI

Şile Bezi Türkiye coğrafi haritasında hak ettiği yeri bulup önemini korumaktadır. Özellikli bir kumaş olan Şile Bezini biraz detaylı anlatmak isterim…

Şile’ de yaklaşık bir asır önce ipekçilik, daha sonra da keten dokumacılığı yapıldığı bilinir. Ketenciliğin yorucu olması ve üretimin düşmesi ile 90’lı yıllardan itibaren pamuk ipliğinden dokumacılık başlamıştır. Diğer pamuklu bezlerden onu ayıran, benzersiz dokusu, dokuması, farklı ve otantik özelliği olduğu için biz ona “Şile Bezi” diyoruz. Onun yeryüzünde bir benzeri daha yok. Üretiminde atkı ve çözgü ham maddesi olarak “20 numara kıvrak” ismi verilen bükümlü pamuk ipliği kullanılır. Dokumacı, iplikleri kelepler halinde alır. Bunları Çiriş denilen ve ölçüsü atalardan gelen yöntemle,

el ve göz melekesi ile hazırlanan un çorbasında Bakır kazanlarda kaynatılır. Kelepler, kaynayan un çorbası içinde itina ile karıştırılarak, un çorbasının pamuğun dokusuna iyice işlemesi sağlanır. Kuruyan çileler çıkrıklarda masuralara sarılır ve dokuma evresine geçilir. Dokunan bezler kireç kaymağına batırıldıktan sonra denizde yıkanıp kumlar üzerine serilerek kurutulur. Şile bezini benzer diğer bezlerden ayıran en önemli özelliği hem atkısının hem de çözgüsünün kıvrak iplikten yapılmış olması ile oluşan etamin gibi bürümcük dokusudur.

Şile bezinin özgün rengi bej olmakla birlikte, beyaz ve boyanan iplerin çeşitli renklerinden de olabilmektedir. 200’ün üzerinde Şile bezi el sanatları motifi olduğu bilinir. Şile Bezi ile üretilen elbise ve bluz modellerinin bazılarında kenarlar oya işlemesi ile süslenir.

Şile bezinden elbise, bluz, ferace, tunik, gecelik, gömlek, masa örtüsü, çay takımı, şalvar, nevresim ve pike takımları gibi birçok ürün tasarımı yapılıyor. Şile bezinin ünü yurt dışına taşmıştır. Bu önemli kültür değerimiz birçok ünlü şairin dizelerinde yer alır.

Memleketim, memleketim, memleketim,

Ne kasketim kaldı senin ora işi

Ne yollarını taşımış ayakkabım,

Son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,

Şile bezindendi.

Sen şimdi yalnız saçımın akında,

Enfarktında yüreğimin,

Alnımın çizgilerindesin memleketim,

Memleketim,

Memleketim…

Nazım HİKMET- Şair Romancı Oyun Yazarı

ŞİLE BEZİ

ŞİLE BEZİ

Ayazma, Ağlayan kaya, Eşek adası, Elbiz, Kabakoz ağzı, İmrenli ağzı, Bozgaca ağzı, Şuayipli, Akçakese -Mahmutdere plajlarında, Yanlarında getirdikleri, Kireç kaymağı ve Karbonat bir leğen içinde deniz suyu ilâve edilerek, Kireç tülbentten süzüldükten sonra bezler, leğende bastırılır ve istenilen beyazlığa ulaşıncaya kadar bekletilir. Bu arada, kireçteki kimyasal maddelerin Kalsiyum hidroksit pamuğun dokusuna girmesi sağlanmıştır. Bu işlem, aynı zamanda Şile Bezinin terbiye edilmesi işlemidir.

Bez, daha kaygan bir yüzey kazanır, giyen ferahlık hisseder. Gözenekler açıldığından giysinin hava geçirgenliği artar. Leğenden alınan kireç kaymaklı bezler, Şalvarlarının paçaları dizlere kadar sıvanmış 5-6 kişi, yan yana dizilip bezi tutarlar, sağa-sola, öne arkaya, Vals misali denize daldırıp çıkartılmak suretiyle 20-26ºC deniz suyu sıcaklığında yıkanır. (Denizin, kıyılarda tuz oranı Binde 18’dir.) Yıkanan bezler, aynı şekilde getirilip, Eğrelti otlarının, Çalı dikenlerinin, ya da kayaların üstüne serilir.

Ama en iyisi ve makbulü… Altın sarısı, iyotlu ve kuvars kumların üzerine sermektir. Alttan, güneşten kızışmış radyoaktif ihtiva eden kumlar, üstten de güneşin ultraviyole ışınlarına maruz kalan kumaş anında kurur. Ama orada Bir saat kadar kalır ki, bu ışınlar dokuya iyice nüfuz edip dokuyu inceltsin, giyildiğinde hafif dursun, rahat edilsin. (Olması gerekenden fazla süre güneş ışığında kaldığında ipliklerin direnci azalır ve kumaş sararır.)

Bezlerin toplanma esnasında yine o, 5-6 kişi yan yana dizilir bezi tutarlar, bezi hem çekerek gerdirirler hem de, senkronize şekilde, altınlara yani kumlara bulanmış bezleri silkeleyip, saf pamuklu dokuyu ortaya çıkarırlar. Bezi birer metre (Kol boyu) olarak katlayıp, 20 Metrelik bir top ŞİLE BEZİ hazırlanmış olur. Bu şekilde gerçek “ŞİLE BEZİ” elde etmiş oluruz. Zaten ŞİLE BEZİ’ nin doğal lifli ve %100 pamuk olması, 20 numara kıvrımlı bürümcük iplikten dokunması nedeniyle ve işlem aşamaları onu diğerlerinden farklı kılar. İşte bu nedenledir ki, ŞİLE BEZİ teri absorban eder, statik elektriği daha az geçirir. Bürümcük olduğundan vücuda yapışmaz, adeta dokunur. Ona nefes aldırır. Terletmediği için hijyendir. İnsana huzur verir, kendini iyi hissetmesini sağlar. Teri ve nemi emdiği için de insanı rahatlatır. Kolay yıkanır. Yıkandıkça incelir, inceldikçe daha güzel görünür. Tüm zamanların sonsuz modasıdır. Kimse ondan vazgeçemez. Giyim sektörünün gözde ürünü şilebezinin en önemli özelliği yapısında sentetik madde kullanılmamasıdır. Bilim adamlarının yaptığı araştırma sonuçlarına göre teknolojinin getirdiği seri üretim, giysilerde, sentetik yapay kumaşlarda yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu giysiler gerek insan teninde gerekse organizmanın çalışmasında çok olumsuz etkiler yapmaktadır.

Şile çevresine 14. yüzyılda göçlerle gelen Manav da denilen şimdiki yerel halkın köklü bir dokuma geleneği olduğu bilinmektedir. Şile’de Rum halkın ikamet ettiği tarihlerden bahseden yazılı ve sözlü kaynaklar, eski devirlerden bu yana Şileli Rumların dokumacılıkla uğraştığını, İstanbul’dan iplik alarak dokudukları kumaştan iç çamaşırı ve gömlek dikerek yine İstanbul’da sattıklarını söyler.

Günümüzde el tezgâhlarında Şile bezi dokuma sınırlı olmak üzere devam etmektedir. Üretimin büyük bölümü motorlu dokuma tezgâhlarında üretim yapan işletmeler tarafından Şile köylerinde gerçekleştirilmektedir.

Tüm Şile’de her dükkân ve mağazada Şile Bezi ürünleri ve metre ile kumaşını uygun fiyatlarla satın almak mümkün. Sanırım Şile Bezine gereken önemi satırlarımızda verdik. Yolumuza devam edelim, Kumbaba yolunda, sol tarafta Ayazma plajı girişi ve Kumbaba Sahilleri uçsuz bucaksız bizleri kucaklıyor.

KUMBABA

Şile’nin en önemli turistik yerlerinden biri olan Kumbaba Tepesi, tepede kırmızı ve turuncu renkli, değişik yapıda kumların oluşturduğu bir alandır. Aynı zamanda bu kumların pek çok hastalığa iyi geldiği söyleniyor. Şile’ye 2 km uzaklıktaki, demir-bakır alaşımlı ve radyoaktif kumlardan oluşan tepenin, Bizans zamanından beri birçok romatizma hastasının tedavisinde kullanıldığı biliniyor.

Kumbaba sahilinin ve kumsalın diğer bir özelliği de çok nadir olan KUM ZAMBAKLARIDIR. Günümüzde koruma altına alınan, bu ender güzellik ziyaretçilerin çok ilgi gösterdiği bir üründür. Şile Kumbaba, Ayazma Plajı Diğer plajlara oranla sakin ve sığ olmasından dolayı yoğun ilgi görmektedir. Uzun süreli tatillerde yoğunluktan dolayı kaymakamlık emri ile girişin yasaklandığı bir gerçektir.  Kumbaba Ayazma Plajı tertemiz kumsal ve denize sahip ve yine berrak denizi ile diğerlerinden farklı olarak kamp ve karavan alanlarına da sahip. Ayazma Plajına, Kumbaba yolu,dere kenarı boyunca ilerleyip SAL MEVKİİ denen bölgeden salla geçerek ulaşmak de mümkün.

Şimdi, diğer Şile ünlülerine doğru hareket zamanı… Şile, önceki satırlarımda yazdığım gibi Palamut Balığı ile çok ünlü…

ŞİLE PALAMUT BALIĞI

Şile palamudu veya çingene palamudu, Balık yasakları bittiğinde balıkçı tezgâhlarında ilk gördüğümüz balık… Eylül ayından itibaren halk tabiri ile ÇİNGENE PLAMUTU… Biraz ufak biraz yağsız fakat mevsime göre eşsiz bir balık… Oysa bu sezonun ilk balığı Şile Palamududur.

Şile palamudu Eylül ayında tutulmaya başlar. Bu ay içinde palamut yağlı değildir. Ekim ayı itibariyle yağlanmaya başlar. Şile palamudunun bu ay içinde tavası yapılır. Ekim ayı içinde ızgarası nefis olur. Şile palamudu nasıl pişirilir? İsterseniz, Sizlerle yağsız olan yeni sezon Şile palamudunu tava yapalım. Fileto kesim olarak yağ içinde kızartalım. Şile palamudu kızartmak isteyenlere afiyet olsun.

Hadi bakalım kolay gelsin.

Malzemeler;

iki adet Şile palamudu,

bir su bardağı kızartma yağı,

bir su bardağı buğday unu, kızartma tavası, tuz…

Yapılması:

Palamudun başını kesin, içini temizleyin ve yıkayın, kuyruk kısmına bıçağı koyun kılçık üzerini takip ederek (başa doğru) balığı ikiye bölün, her parçanın derili kısmına çizikler atın, en son balık parçalarını tuzlayın ve unlayın. Tavada yağı kızdırın, kızgın yağ içine parçaları atın

ve iki yüzünü orta ateşin bir tık üzerinde kızartın.

Yaptığınız palamut fileto kızartmasını afiyetle yiyin.

Bu arada, kasım ayı bitince, denizlerin prensi olan, çinekop, sarıkanat ve lüfer Palamudun yerini alır… Yanına Hamsi, mezgit ve İstavrit gelince Balık Merkezi Şile olur… Sırf Balık ziyafeti için bile Şile’ye gelmeye değer…

Balık için indiğiniz Limanda sizi karşılayan çok önemli bir yapı vardır…

ŞİLE KALESİ

ŞİLE KALESİ

ŞİLE KALESİ ORJ

Şile ile özdeşleşen birçok özellik gibi Ocaklı Kalesi veya Şile Kalesi…

Cenevizliler tarafından inşa edilen Şile Kalesi, İstanbul’un şehir gürültüsünden uzak sahil ilçelerinden biri olan Şile’de Ocaklı Ada üzerinde yer almaktadır. Yapıldığı dönemde denizden gelebilecek saldırıları gözetleme ve bu saldırılara karşı korunma amacını taşımış olan kale daha sonraları Osmanlı döneminde de etkin bir biçimde kullanılmaya devam etmiştir. Yapı kimi kaynaklarda Ocaklı Kale ismiyle de anılmaktadır.

Şile Kalesi günümüzde bölgenin simgelerinden biri olmuştur. Kalenin bazı kaynaklara göre Bizans İmparatoru Andronikas tarafından inşa edildiği söylenmekte iken daha sonraları yapılan araştırmalara göre Cenevizliler tarafından inşa edilmiş olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Yapı 12 metre yüksekliğe sahiptir ve zaman içerisinde bir hayli tahribat görmüştür.

Tarih boyunca birkaç kez onarım görmüş olan kale son olarak 2015 yılında restore edilerek son halini almıştır.  Sevgili okurlar, Şile Ocaklı Kaleden başınızı sağa çevirdiğiniz zaman o çok özel abide yapıyı göreceksiniz. Evet, evet Şile Fenerini…

ŞİLE FENERİ

ŞİLE FENERİ

Şile Feneri, Şile nin diğer özellikleri gibi olmazsa olmazlarındandır.

İstanbul’un sakin ve huzur dolu ilçelerinden Şile’de denizden 60 metre yükseklikteki kayaların üzerine konumlanan Şile Feneri, Karadeniz’den İstanbul’a gidecek gemilere yol göstermek amacıyla Kırım Harbi’nde yapılmıştır. Tarihi 1858 ve 1859 yıllarına kadar uzanmaktadır ve Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır. Fenerin tepesine 72 basamaktan oluşan merdiveni aşarak çıkılabilmektedir. Kule yüksekliği 19 metredir. Yapı sekizgen biçimindedir ve enine siyah beyaz çizgileri gündüz görünmesini de kolaylaştırmaktadır.

Şile Feneri’nin ilk inşasında fitilli gaz lambası kullanılmış, Şile’nin tarihi yerleri listemizdeki en ikonik yapılarının başında olan Şile Feneri, Fransa’dan getirilen metal ve mercekler ile tamamlanmıştır.

Tasarımı ise Türk mimarlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Fener ilk olarak üç fitilli gaz lambası ile çalışırken 1968 senesinde elektrikle çalışacak bir mekanizmaya kavuşmuştur. Yapının içerisinde bir de müze yer almaktadır. Minik bir müze olan bu odada fenerin eski aksamları, gaz lambaları, denizcilikle ilgili çeşitli detaylar, eski cihazlar ve lambalar yer almaktadır. Halen aktif olarak görevini yerine getiren Şile Feneri, bu özelliği ile ülkemizdeki aktif en büyük deniz feneri olmasının yanı sıra, dünyadaki aktif olan en büyük ikinci deniz feneri olma özelliğini taşımaktadır. Fener orijinal yapısını koruyarak günümüze kadar gelmiş olması ile de dikkat çekmektedir.

Şile Feneri 2010 yılında 150. Yılını kutlamıştır. Günümüzde,160. Yılındadır. Muhteşem bir manzaraya da sahip olan fenerin ön kısmı yeşillendirilmiştir, Kavala Parkı olarak adlandırılan tesiste fener ve müzeyi gezdikten sonra manzaranın tadını çıkarıp kahvenizi yudumlarsınız.

Manzara çok zengindir.

Sol tarafınızda Şile Maşatlık mevkii, Kale… Önünüzde bütün haşmetiyle Karadeniz,

Sağ tarafınızda Zeki Müren Mağarası, Ağlayan kaya…

AĞLAYANKAYA

Ağlayan Kaya, Şile’ye gelinip de görülmemişse eksik seyahat yapılmış demektir.

Şile Ağlayan Kaya Plajı’nın dalgaları 1 metreye kadar ulaşıyor, Özellikle öğleden sonra. Ne de olsa hırçın Karadeniz… Bu nedenle iyi derecede yüzme bilenlerin tercih etmesi daha doğru bir hareket olacaktır. Bu sahillerde  “RİP AKINTISI”   nedeni ile boğulmalar yoğundur. Cankurtaran ve sahil güvenlik nedeni ile ölümler günümüzde azalmıştır.

Gelelim AĞLAYANKAYA efsanesine;

Aşık Veysel’e sormuşlar aşk nedir diye, Veysel; “seversin kavuşamazsan aşk olur” demiş.

Büyük aşklarda efsane oluyor. Bölgenin zengini Dimitri‘nin kızı Eftelya ile çobanı öksüz Mehmet arasında geçiyor bu hikâye. Aşk bu iki gencin yüreğine düşmüş düşmesine de, bu aşkın imkânsızlığını hem kendileri bilirlermiş hem de aileleri. Mehmet anasını alıp istemiş sevdiğini fakat kapı kapanmış yüzüne. Sonunda da evden kovulmuş anacığıyla birlikte. Ama uzaklık ne zaman aşka engel olabilmiş ki. Mehmet’in yangını büyümüşte büyümüş, garip anasının gözü önünde erimiş Mehmet.

Vermiş kararını, gidecek Eftalya’sının yanına ve ona kavuşacak. Anasından helallik alıp düşmüş yollara. Uzun yollar aşıp görmüş biricik sevdiceği Eftelya’sını. Ama sevene yeter mi görmek yetmemiş tabi. Sevdiceği de görmüş Mehmet’ini. Buluşmuşlar, oturmuşlar bir kayanın üzerine.

Hasret gidermişler uzun uzun, sonra bir çare düşünmeye başlamışlar ama tüm çareler çaresiz.

Uzun uzun düşündükten sonra sessizce kararlarını vermişler. Birer damla yaş düşmüş gözlerinden kayalara. Bu dünyada mutlu olamayacaksak bir başka cennet vardır belki bizi bekleyen diye düşünmüşler. Usulca kalkmışlar oturdukları yerden yüzlerini birbirlerine dönmüşler, ellerini hiç ayrılmayacak şekilde kilitlemişler birbirlerine ve dalgalara bırakmışlar kendilerini. Yeni cennetlerini keşfetmek üzere bırakmışlar onlar için yaratılan cehennemi. O kaya da, bu büyük aşka tanıklık etmiş olmanın verdiği yükle nesiller boyu ağlamış. O ağladıkça insanlar Mehmet ile Eftelya’nın hikayesini anlatmışlar, dilden dile yayılmış aşıkların hikayesi. Belki de bulmuşlardır kendi cennetlerini bir yerlerde birbirlerini kim bilir…

Unutmayın umut hep var, Aşkta…

Efsaneye göre aşk hikâyelerine kaya bile ağlamış ve ağlamaya devam etmektedir.

Ağlayan Kaya plajının girişinde sağ tarafta yer almaktadır.

Dayandığı etkileyici ve aşk dolu efsanesi nedeniyle bu nokta ziyaretçisiz kalmaz. Ayrıca Ağlayan Kaya plajı da bölgenin mavi bayraklı plajlarındandır.

Fener, Kale, Ağlayan Kaya derken bu bölgeler arasında bulunan dar sokaklar ve sokaklarda yer alan o tarih kokulu evlere geldi sıra…

ŞİLE EVLERİ

Özellikle Fener aralığının karşısında yer alan sokak bir film platosu gibidir. Tarihi Şile Evleri halen köylerde mevcuttur. Fakat şehir merkezinde bulunan bu evler gözbebeğimiz.

Şile’nin doğal güzelliklerin yanı sıra mimarisi ile farklı yapıdaki Tarihi Şile Evleri, özellikle İstanbullu fotoğraf severlerin sıklıkla ziyaret ettiği adreslerden. Birçoğu 19. yüzyıla tarihlenen tarihi evlerin bulunduğu masalsı sokaklar, ilkbahardan itibaren fotoğrafçıların akınına uğruyor. Bölgenin karakteristik yapı malzemesi olan ahşaptan yapılan evler, Genellikle iki katlı olarak inşa edilmiş olan bu evlerde Şile’li büyükler hala yaşıyor, bu geleneği sürdürüyor. Yaklaşık 150 yıllık olduğu tahmin edilen bu enfes evlerden ilçede 100’ün üzerinde var ve her biri kim bilir geçmişte ne anılara ev sahipliği yapmış. Ahşap evler sahip olduğu tarihi değerler nedeniyle 1992 senesinde alınan karar ile koruma altına alınmıştır. Evler içinde restore edilerek günlük kullanıma kazandırılmış olanları da bulunmaktadır. Evleri görmek isterseniz özellikle Balıbey, Hacıkasım ve Çavuş mahallelerini ziyaret etmeniz gerekmektedir.

Şile, anlat anlat, yaz yaz bitmez. Özetin özetini çıkardığım bugünkü yazımda Henüz Şile ve Köylerini tam göremeden Ağva’ya girmek zorunda kalıyorum. Ağva Şile’de ayrı bir merkez…

GÖKSU DERESİ

YEŞİLÇAY DERESİ

Ağva, Şile ilçe merkezinin 35 km doğusunda, Göksu ve Yeşilçay derelerinin ortasında, şirin bir sahil kasabasıdır. Tarih boyunca Hitit, Frig, Roma ve Osmanlı gibi birçok uygarlığın geçiş noktası olan Ağva,  M.Ö.5 ve 7. Yüzyıllara giden geçmişi ile önemli bir merkezdir.., Kelime anlamı olarak Latince ‘iki dere arasına kurulmuş ‘köy’ ve ‘su’ anlamına geliyor. İstanbul’a yakınlığı ile Marmara bölgesinin vazgeçilmez hafta sonu destinasyonu olan Ağva’da, Karadeniz’e dökülen Göksu ve Yeşilçay Derelerinde kano veya deniz bisikleti ile gezinti yapabilir, teknelerle birkaç saatlik gezintilere katılabilirsiniz. Gece ise Göksu kıyısındaki otellerde konaklayabilirsiniz. Ağva’nın batısında akan Göksu,  Karadeniz’e, oluşan bir kumsal üzerinden dökülür. Merkezin doğusunda yer alan Yeşilçay her iki tarafındaki sahilde bulunan bitki örtüsünden dolayı bu adı almıştır. Mendirekleri ve rıhtımı ile küçük teknelere liman olma özelliği taşır.

AĞVA PLAJI

GÜRLEK ŞELALESİ

Şile yazarak ve anlatarak bitmez. Bir başka yazımıza da konu kalsın istiyorum. Fakat yine de Şile deyince güzellik, ilham, sanat ve sanatçı demem gerekli… Ülkemizde ki dizi film ve sinema sektörünün canlı platosu halinde olan Şile, nerdeyse her gün bir köşesinde teknik ekipleri ve sanatçıları ağırlamaya devam etmektedir. Şile, bünyesinde sakladığı sanatçıları ile de ünlüdür. Sanat güneşimiz Zeki Müren’in Bodrum öncesi yılları Şile’de geçmiştir. Adını taşıyan sokak ve mağarası ile ölümsüz olan ismi geleceğe taşınmaktadır. Ayrıca İsmet Ay, Menderes Samancılar, Altan Akışık, Mustafa Alabora, Derya Alabora, Atalay Erge, Köksal Engür gibi sanatçılarımızın yaşadığı yerdir Şile. Yıllar öncesinde yazlık ve kışlık sinemaları olan merkezde günümüz de sadece Şile Kültür Merkezinde ki salonlarda tiyatro ve sinema gösterimleri bulunmaktadır. Halk Eğitim merkezinde açılan eğitimlerle kısa film, senaryo, oyunculuk eğitimleri verilmektedir diyerek, Şile’de sanat ve sanatçı konusunu da kısaca işlemiş olalım… Burada bitmedi Şile seyahatimiz, daha niceleri ile buluşacağız, sağlık olursa.

Geldik sona. Bir sonraki sayımızda buluşmak üzere sağlıklı, mutlu, başarılı yarınlar dilerim. Esen kalın…

BÜLENT ALTINTOPRAK